Uygulama yüz yüze yapılan 1 veya 1,30 saatlik seanslar şeklindedir. Kaç seans yapılacağı danışanın ilerlemesine göre belirlenir.
Öncelikle hastalığın ne olduğunu anlamamız yerinde olur. Hastalıklar, psikolojik anlamda artık altından kalkamayacak noktaya varan stres, çatışma ve travmalarımızın biyolojik olarak anlam bulmasıdır. Yaşadığımız olumsuz olaylar bizi her zaman bilinç düzeyinde etki etmez, aksine bilinçaltımızda karşılık bulur, birikmiş olan benzer çatışmaları tetikler. Bilinç düzeyinde yaşadığımız herhangi bir şey bizi hasta etmez. Yani bir sabah kalkıp “ben bugün grip olmak istiyorum” diyerek grip olamayız.
Hastalığa sebep olan, yaşanan olayın bilinçaltımızda bulduğu karşılıktır. Bilinçaltımız bize vermek istediği mesajı en net şekilde, bazen psikolojik bazen de fiziki hastalıklar ile verir. Aslında bize çözümleyemediğimiz, sürekli içimize attığımız ve altından kalkamadığımız bu problemlerden artık kurtulma vaktimizin geldiğini söylemektedir. Her hastalığın birçok olası sebebi vardır, yaşanan benzer şeyler kişiler üzerinde farklı etkiler ve anlamlar bulur. İşte bu sebeple danışanlar ile yüz yüze seanslarda yaşanan belli bir olayın o kişi üzerinde ne anlam bulduğunu bilinçaltından bilinç (farkındalık) düzeyine taşımayı hedefler, bu yolla beynimize vermek istediğin mesajı aldım, neden hasta olduğumu anladım deriz. Bu farkındalık beynimizde anlaşıldığı an, artık belli bir mesaj gayesi güden hastalığa gerek kalmaz ve iyileşme başlar. Beynimiz ve onun kontrolünde olan vücudumuzun “hastalık” olarak yoktan var ettiği bir şeyi, vardan da yok edebilecek kapasitesi vardır.
Hayır, her ikisine de “destekleyici” uygulamalar olarak bakmakta fayda var. Önemli olan kişinin hayatıdır, mevcut süregelen bir tedavi uygulanıyorsa veya başlanacaksa kesinlikle danışana bu yönde de ilerlemesi önerilir ve cesaretlendirilir. Her ne yapacaksa beraberinde RECALL HEALING ve/veya EDUCTOR uygulaması önerilir. İlk hedef, hastalığın ilerleyişinin önüne geçmek, daha sonra geriletmektir. Bazı çalışmalarda direkt olarak gerileme de gözükebilir. Ama her şey kişinin kendisine bağlıdır. Uygulanan sistemlerin ana prensibi “Kişiyi kendinden başkası iyileştiremez” esasına dayanır. Seanslarda uygulananlar ve diğer tüm tedavi sistemleri de kişinin iyileşme sürecini desteklemeyi hedefler…
El ve ayak bilekleriyle birlikte, başınızın alın kısmına denk gelecek şekilde üstünde elektrosensörler olan bantlar takılır. Çok özel programı, bir bilgisayar kontrolünde, vücuda çok kısa bir zaman diliminde 12,000 değişik frekans verir, geri bildirimlerini toplar, analiz eder. Bu analiz sonrası çıkarılan rapor ışığında spesifik bir rahatsızlığa veya genel anlamdaki davranış, tutum, duygu bozukluklarına sebep olan enerji dengesizliklerine ters frekanslar yollanarak bloke olmuş enerji akımı düzenlenerek. vücudun kendisini onarmasına katkı sağlanır.
Alınan rapor hastalık teşhis raporu değildir. Herhangi bir hastalık teşhis veya tanı koymak için kullanılmaz.
Birçok kişi uygulama esnasında fiziksel bir şey hissetmez, nadiren çok hassas olan kişilerde bantların olduğu bölgede hafif karıncalanma hissedilebilir. Herhangi bir olumsuz yan etki gözlemlenmemiştir. Seanslar, yaklaşık 2 saat sürer, bu süre içerisinde danışan uyuyabilir, herhangi bir şey okuyabilir, ellerini ve ayaklarını oynatabilir. Elektronik cihaz kullanımına, EDUCTOR un frekanslarını ve verdiği sinyalleri bozabileceği için izin verilmez.
Kişiye ve rahatsızlığına bağlı olarak iyi bir sonuç elde etmek için en az 3-4 seans olması önerilir. Daha sonrasındaki gelişmelere göre de kaç seans daha gerektiği kararlaştırılır. Uygulamalar arasında en az 5 gün olmalıdır, seans periyodunun da bir haftayı geçmemesine dikkat edilmesi önerilmektedir.
Nasıl bir günde rahatsızlanmıyorsak aynı şekilde olumlu gelişmenin de bir günde olmaması normal karşılanmalıdır.. İyileşme de rahatsızlık hissetme gibi bir süreçtir. Kendimize güvenimiz, daha iyi olmak için tercih ettiğimiz yönteme ve yöntemi uygulayan kişiye inancımız ne kadar kuvvetli olursa, bu süreç bizim için doğru olan en kısa süre olacaktır.
Şu anda mevcut hiçbir yöntem ne yazık ki 100% garanti verebilecek durumda değildir. Her yöntemin sonucu kişiye göre farklılık göstermesi doğaldır.
Şayet kişi bir türlü ilerleme kaydedemiyorsa bu da başka bir çatışmadır, o zaman bu konuya odaklanılır ve bilinçaltının neden rahatsız olmakta/kalmakta ısrar ettiği konusunda çalışmaya devam edilir. Bütün bu uğraşların nihai hedefi kişinin yaşamı ve o yaşamı sürdüreceği kaliteyi belirleyeceği için bıkmadan ve usanmadan , asla pes etmeden kendine yatırım yapmayı gerektirir. Ancak bu şekilde sadece kendimize değil sevdiklerimize olan sorumluluğumuzu da yerine getirmiş oluruz.
Tam da bu yüzden bu sistemler gelişmektedir. Asıl sormamız gereken soru, ilaç aldığım halde neden iyileşemiyorum, başkası iyileşirken bana niye yardımcı olmuyor? Bu soruların cevabı araştırılırken ulaşılan sonuç, rahatsızlıkların gerçek sebepleri bulunup ortadan kaldırılmadan ki kişinin bazı şeyleri nasıl yaşadığını ve algıladığını sadece kendisi bilebilir, rahatsızlıklar bir süre bastırılsa bile içten içe devam eder. Bu nedenledir ki rahatsızlıklar hep tekrarlama eğilimindedir. En azından kişi hep bu korku ile yaşamaya çalışır.
Gerektiğinden fazla basınç uygulandığı için çatlayan bir su borusunu tamir etmek veya boruyu yenisi ile değiştirmek soruna ne kadar kalıcı çözüm getirirse, rahatsızlıkların asıl sebebini ortadan kaldırmadıkça uygulanan ilaç, operasyon vs. gibi tedaviler de o kadar kalıcı çözüm getirir. Unutmayın ki borunun dayanabileceği basınçtan daha yüksek bir basınç verildiği sürece boru değişse bile bir süre sonra çatlamaya ve kaçak yapmaya devam edecektir. Aynen tekrarlayan rahatsızlıklar ve ardı arkası kesilmeyen sürekli kullanılan ilaçlar gibi…
Akla gelebilecek her türlü, psikolojik, ruhsal ve fiziksel küçük ya da büyük rahatsızlıklar bu yöntemlerin çalışma alanıdır.
Rahatsızlık denilen şeye, illa tıbbi açıdan isim verilmiş olması gerekmez, yaşam kalitenizi bozan sağlıksız herşey bir rahatsızlıktır ve her bir rahatsızlık, kendine özgü bir veya birden fazla çeşitte olası çatışma, travma veya stres sonucu gelişebilir…En ağır, en acı verici rahatsızlıkların bile bir nezle kadar basit olabilir üstesinden gelinmesi… Daha önce belirtildiği gibi biz nasıl soy ağacımızdan gelen bir takım bizim kontrolümüz dışında etkiler/yükler nedeniyle rahatsızlanabiliyorsak, aynı şekilde bizden sonraki kuşaklar da bizim çözülmemiş problemlerimizin yükü altında rahatsızlanabileceği gerçeğini göz önünde bulundurmak, tüm bu olumsuz etkilerden kurtulabilmek için Recall Healing yapılması önerilir. Kendimiz için olduğu kadar bizden sonraki kuşakların daha sağlıklı olamaları adına, zaten belli bir rahatsızlık ile altı çizilmiş çatışmamızı çözmek ve böylece onları bu yükten kurtarmak bırakabileceğimiz en iyi miras olacaktır. Üst kuşakların belli bir çatışmasını çözmesiyle sorun zinciri kırılacak, bu çatışmaya bağlı sorun yaşayan altı kuşağın otomatikman yaşam kalitesinin artmasına katkı sağlanacaktır.
Özellikle küçük çocuklarda çok çok etkili bir yöntemdir RECALL HEALING. Çok küçük yavrularımızın kendileri ile değil, onların anne/babası ile çalışma yapılmaktadır. Çünkü küçük çocuklar, anne/babalarının çatışma ve stresleri nedeniyle sonradan rahatsızlanır veya öyle doğarlar. Yoksa bu kadar küçük yaşta, hayatla ne gibi bir çatışmaları olabilir ki. İyileşmeleri çok çabuk olabilmektedir, çünkü çocuklar anlatılanı ve söyleneni yetişkinler gibi kafalarında yargılayıp, değişik sonuçlar çıkarmaz, olduğu gibi alırlar…
Amacı aynı olsa da uygulanış şekilleri ve sonuçları farklıdır. EDUCTOR, kişinin aktif katılımını gerektirmeyen, cihazın noktasal atış yapabilme becerisi ile verilen frekansların, herhangi bir yan etki yapmadan vücudun kendi bağışıklık ve onarım sistemi aktive edilmesi üzerine çalışan bir sistemdir.
RECALL HEALING de ise danışanın aktif katılımı vardır, herhangi bir ilaç, alet vs. kullanımı olmayıp, yüz yüze görüşme yapılır. Danışanın, travma ve çatışmaları, sırları ile yüzleşmesi ve bunları dile getirmesi gerekecektir. Bu oldukça zor olsa da sonunda elde edilen ödül de o kadar büyük olacaktır. Hem kendisi rahatsızlığından kurtulabileceği gibi, hem de bu sorundan etkilenebilecek alt kuşakları (çocuk, torun veya aile ağacında kendisine bağlı olan jenerasyon vs.), muhtemel sonuçlardan kurtarmış olabilecektir. Ne yazık ki kalıcı, büyük ödüllerin de bir bedeli vardır, bu bedel de istemediğimiz şeylerle yüzleşmemizdir.
Her iki sistem aynı anda da uygulanabilir, birinde yol alınamadığında diğerinden yardım alarak yola devam edilebilir.
Amaç bilinmeyen her şeyi bulmak değildir. Bildiklerimiz ile yapabileceklerimize konsantre oluruz, ilerleme devam ettikçe de ihtiyacımız olan bilginin bir şekilde bize geleceğinin bilincinde olarak yola devam ederiz. Bu aşamada diğer yöntemler Eductor gibi veya uygulanabilecek diğer destekleyici yöntemler önerilir.
İlla bu yöntemleri denemek zorunda değilsiniz. Kişi kendisi için en doğru yolu yine kendi iç sesinde bulur. A noktasından B noktasına gitmek için nasıl tek bir doğru yol yoksa, daha iyi olabilmek, sorunlarından kurtulabilmek için de tek bir yol yoktur. İç sesiniz size en doğru yolu söyleyecektir. Kendinize herhangi bir yolu anlamak ve düşünmek için fırsat verin sadece, sonra içinize en “sıcak” hissettiren yolda çekinmeden ilerleyin. Neden iyi olduğunuzu değil, neden hasta olduğunuzu bilmek zorundasınız. Gelen güzel şeyleri sevgiyle kabul edin.
Evet, bu ve benzer sistemleri uygulayan birçok değerli terapist ve uygulayıcı var. Başarının arkasında yatan en önemli faktör bu yolda yürüyeceğiniz kişi ile elektriğinizin ve ışığınızın uyuşmasıdır. Sisteme ve “yol arkadaşınıza” inancınız, ilerlemeyi o kadar hızlandırır ve etkin kılar. Kendinizi kiminle daha güvende, huzurlu hissediyorsanız, kimin sizin sorunlarınıza en hızlı ve duyarlı yaklaştığını düşünüyorsanız onunla yürümekten çekinmeyin. Asıl olan “SİZ “siniz.
Dünyada milyonlarca otomobil var, ama herkes aynı şekilde sürüş gerçekleştirmiyor. Kimin, sizin için daha konforlu bir sürüş gerçekleştirdiğine sizden başkası karar veremez.
Bu konuya nereden baktığınıza bağlı aslında… Doğuştan veya sonradan oluşan bir sebeple organ kaybı ve buna bağlı birtakım komplikasyonları ortadan kaldırmak mümkün değil ama neden bu şekilde doğdu veya sonradan kaybı söz konusu oldu, bu konuya odaklanılabilir, hiçbir şey tesadüfen olmaz/gerçekleşmez, belki kayba bir kaza sebep olmuştur ama hiçbir kaza, kaza değildir, beynimizin bulduğu en iyi çözümdür. Dolayısı ile neden böyle bir çözüm ürettiği üzerinde çalışılır ise, problem yaşayan danışanın sonraki kuşaklarında, aile ağacında bağlı olduğu jenerasyondan benzer kayıpların yaşanmasının önüne geçilmesi sağlanabilir. Böylece dolaylı bir çözüme kavuşmuş olabilir. Yani çocuklarında veya torunların benzer olası bir kaybı önlemiş olur.
Bu da danışanın yaşadığı bir çatışmadır aslında, iyileşmeyi istemek başka bir şeydir, iyi olmayı tercih etmek başka… Tercih, beraberinde birtakım sorumluluklar/ zorunluluklar getirir, üstünde çalışmak, yüzleşmek, dillendirmek gibi… Hayatta sadece istemekle kalıp, uğrunda ödemeyi göze almadığımız bedeller yüzünden asla sahip olunamayan birçok şey vardır, sağlıklı olmak da öyle… Zaten iyileşme yolunda yaşanacak ilk çatışma böyle bir çalışma için seansa gelebilmektir. Gelebilme cesaretini gösteren kişi, iyileşmek için yeterince kuvvet bulmuş, kendi ve çocukları için o gücü gösterebilmiş kişidir.
Kişiyi kendinden başkası iyileştiremez! Öncelikle gerçekten iyileşmek için seanslar sonrası verilmiş gerekli olan ev ödevlerimizi yapıyor muyuz, aslında gerçekten iyileşmeyi tercih ettik mi diye bakarız, sonra konuşulmayan, sorulmamış, dile getirmediğimiz BAŞKA NE var? diye bakarız. Ayrıca unutmamalıyız ki gözle görünmesi mümkün olmayan yaralarımızın da iyileşmek için vakte ihtiyacı var. Biz mucize değil, daha iyi olma yolunda rahatsızlığın olası çatışmasını bilip doğru şekilde yönlendiren yol arkadaşlığı vaat ediyoruz.
Diyelim ki, bir rahatsızlığınız var ve belli ki sebebi kontrol edemediğimiz, sebepsiz yere duyulan korku! İlk tercihiniz, benzer korkuları olan herkes aynı şekilde rahatsız mı olacak, olur mu böyle şey deyip tüm sistemi ve dolayısı ile iyileşme olasılığını da bir kenara atabilirsiniz. Bu sizin seçiminiz, böylece olası bir iyileşme olasılığını da kenara atmış oldunuz, iyi de bunun size ne faydası oldu? Neyi ispatlamış oldunuz? Sistemin çalışmadığını kabul etmek, ispatlamaya çalışmak sizi daha mı sağlıklı yaptı?
İkinci tercihiniz şöyle olabilir, önce korkuyu tanımlayalım, neyin korkusu? Karanlıktan, bir hayvandan, bir ortamdan veya herhangi bir şeyin kaybından vs. duyulan korku mu? Ve hatta, kayıp korkusunun bile birçok çeşidi var kişiden kişiye değişen, para kaybı, sevdiğin birisini kaybetme, arkadaşını, eşini, çocuğunu, malını, işini, namını, ününü, kontağını, özgürlüğünü vs. kaybetme korkusu. Ve herkesin aynı olay karşısında bile çıkardığı anlam farklıdır. Mesela kimisi için, bir iş kaybı sadece işin parasal kaybı olmayabilir, kimisi için başkalarının gözündeki önemini, söz sahibi olabilmeyi, otorite olabilmeyi, dikkate alınma şansının kaybı anlamına gelebilir.
Esas sorunu irdelemeden, belli bir çatışmayı yaşayan herkes aynı rahatsızlığa mı yakalanır deyip kesip atmak sadece kendinize zarar verir. Sonuçta akciğer kanseri olmak için illa sigara içmek gerekmediği, düzenli spor yapıp sağlıklı beslendiği halde çok genç yaşta kalp krizinden ölünebildiği gibi her benzer çatışması olan kişi de aynı rahatsızlık olacak diye bir kural yoktur, ama rahatsızlığın arkasında hangi çatışma var diye bakmak doğru bir bakış açısıdır. Hayatınız, her zaman anlık kararlar ile yönlendirilemeyecek kadar kıymetlidir özellikle konu sağlığınız ise…
Cihaz ihtiyacı olan enerjiyi bağlı olduğu bilgisayarın USB sinden alıyor. Yani elektrik vermek gibi bir şey söz konusu değil. Canınızı yakacak bir şey yok, nadiren çok hassas kişiler bantların takılı olduğu yerlerde çok hafif karıncalanma hissedebilir.
Kesinlikle evet! Ve çok çabuk olumlu sonuçlar alınabiliyor.
Teknolojinin ve tıbbın ilerlemesi size, bir rahatsızlığın patolojik sonuçlarını ortadan kaldırma konusunda güven verebilir ve hatta sonuçları daha hızlı da ortadan kaldırabilir ama bizim hedeflediğimiz sonuçları değil sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Örneğin, teknoloji çok ilerlemiş ve malzemeler daha dayanıklı üretilmiş dolayısı ile binalar, yapılar çok daha sağlam yapılıyor olmasının sizin yükseklik korkunuza veya bina çökerse diye duyduğunuz korku ve endişeye olumlu bir katkısı yoktur.
Kesinlikle hayır ve bu önerilmez. Hayatınız hiçbir şekilde tehlikeye atılamaz. Hedef ilk olarak ilaçları kullanmaya devam ederken uygulanacak bu “destekleyici” sistemler ile ihtiyaç duyulan dozajı düşürmek, daha sonrasında da hiç kullanmaya gerek kalmayacak hale gelebilmektir. İlaçları uzun süre kullanmanın getirdiği ilaç kullanma alışkanlığını da göz önünden bulundurmanız ve kendinize karşı dürüst olmanız çok önemli bu noktada…
Bu sistemler olma olasılığı üzerinden çalışmaz. Ciddi rahatsızlıklar, ortada somut bir şey olmadan ve en önemlisi bir tıp doktoru tarafından konulmuş resmi bir tanı olmadan çalışılmaz. Yani her öksürük, her mide ağrısı bir kanser belirtisi değildir. Bu şekilde varsayımlara dayanarak yapılan üstün körü tahmin ve tahliller zaman kaybından başka bir şey değildir. Yarardan çok zarar getirir…
Kalp pili kullanan kişilerde ve bebeklerde, çok küçük çocuklarda uygulamamayı tercih ediyorum.
Daha önce hiç karşılaşmadığınız/hayatınızın detaylarını bilmeyen birisi, siz rahatsızlığınızı söyledikten sonra, seans esnasında sorduğu sorular hayatınızda karşılık buluyorsa, belki de hiç kimse ile paylaşmadığınız, bir sır gibi sakladığınız olayı, duyguyu vs. soruyorsa size, bunu deneyimlemek bile sistemin çalıştığına dair en güzel ipucu değil midir? Elbette, seansı yapan kişi ile sizin uyumunuz ve oluşturduğunuz bağ bu noktada çok önemlidir. Sizi tatmin edecek en güzel şey işte bu bağlantıdır. Unutmayın ki, karşınızdaki kişi sizin anlattığınız kadarını bilebilir, izin verdiğiniz kadar size yardımcı olabilir. Sizin yerinize bir şey yapamaz.
Birçok danışanın paylaştığı ilk yorum “Sanki üstümden tonlarca yük kalktı” olmuştur.
Kendi üzerinde denemediği, kendisine fayda getirmeyen hiçbir şeyi bir başkası üstünde uygulama yapmayan birisi olarak paylaşabileceğim kendi ilk tecrübemi şu şekilde ifade edebilirim: Mevcut şartların hiçbirisi değişmemesine rağmen kendimi daha iyi, daha enerji dolu ve mutlu hissetmiştim.
Bir danışanım da kendisini şöyle ifade etmişti seans sonrası: Bardağa konulmuş bir su gibi huzurlu hissediyorum ama içim de kıpır kıpır, daha enerji dolu hissediyorum.